15 Ekim 2020 Perşembe

WiFi Nedir? Nasıl Çalışır?

 

WiFi NEDİR? NASIL ÇALIŞIR

      Eğer şu anda bir kafe, kütüphane, otel, havaalanı veya apartman dairesi içerisindeyseniz yüksek ihtimalle kablosuz ağların içindesiniz demektir. Günümüzde pek çok insan kablosuz İnternet teknolojisini kullanmakta. Diğer adıyla WiFi veya IEEE 802.11 telsiz yerel ağ standardı. Aynı zamanda belediyeler, alışveriş merkezleri, plazalar ücretsiz ve düşük maliyetli İnternet’i sakinlerine sağlamakta. Yakın gelecekte kablosuz ağ teknolojileri geliştiğinde kablolara ihtiyacımız kalmaması olası hatta şu anda bile birçok otorite tarafından öngörülebilir durumda.

        WiFi teknolojisinin birçok avantajı bulunmakta. Kablosuz ağların kurulumu kablolulara göre ucuz ve aynı zamanda kolaydır. Ayrıca kablolar gibi görüntü kirliliği yaratmazlar bazen bir kablosuz ağa bağlı olduğumuzu bile unutabiliyoruz. Bu makalede, bilginin kablosuz olarak dolaşmasına izin veren teknolojiye bakacağız. Evinizde kablosuz bir ağ oluşturmak için ne gerektiğini de gözden geçireceğiz.

        İlk olarak WiFi temellerine bir göz atalım…

                WiFi NEDİR?

        Kablosuz ağ, tıpkı cep telefonları, radyolar ve televizyonlar gibi radyo dalgalarını kullanır. Özünde bir kablosuz ağ üzerindeki iletişim, iki yönlü telsiz kullanımına çok benzer.

İşte yapılan işlemler:

  1. Bilgisayarın veya telefonun kablosuz adaptörü, verileri bir radyo sinyaline çevirir ve ufak bir anten yardımıyla iletim sağlanır.
  2. Kablosuz yönlendirici (router) sinyali alır ve kodlanmış olan sinyali çözer. Yönlendirici verileri fiziksel ve kablolu bir Ethernet bağlantısı kullanarak İnternet’e gönderir.
  3. Bu işlemler aynı zamanda tersinirdir yani yönlendirici, İnternet’ten veriyi alır, bunu bir radyo sinyaline çevirir ve aygıtın kablosuz adaptörüne gönderir.
        WiFi iletişiminde kullanılan alıcı ve vericiler (telsizler) Walkie-Talkie, telefonlar ve başka cihazlarda kullanılan telsizlerle çok benzerdir. Bu telsizler radyo dalgalarını 0 ve 1’leri (ikili sayı sistemi) radyo dalgalarına dönüştürebilir, bu dalgaları gönderebilir veya alabilir, radyo dalgalarını 0 ve 1’lere dönüştürebilirler. Ancak WiFi telsizlerinin diğer telsizlerle arasında farklar vardır:

        2.4 GHz ve 5 GHz frekanslarında iletim gerçekleştirebilirler. Bu frekanslar, cep telefonları, telsizler ve televizyonlar için kullanılan frekanslardan oldukça yüksektir. Daha yüksek radyo frekansı, sinyalin daha fazla veri taşımasına izin verir.

        Çeşitli standartları olan 802.11 ağ standartlarını kullanırlar. 802.11 ağ standartlarında bulunan alt standartlar:

  • 802.11a: 5 GHz frekansında iletim yapar ve saniyede 54MB hızına kadar veri iletebilir. Ayrıca, radyo sinyalini bir alıcıya ulaşmadan önce birkaç alt sinyale bölen daha verimli bir kodlama tekniği olan dikgen frekans bölmeli çoğullama (orthogonal frequency-division multiplexing - OFDM) kullanır. Bu teknik sinyal karışımını büyük ölçüde azaltır.
  • 802.11b: En yavaş ve en ucuz standart olan 802.11b bir ara çok popülerdi fakat daha hızlı standartlar ucuzladıkça kullanımı büyük ölçüde azaldı ve azalmaya devam ediyor. 2.4 GHz’de iletim yapan bu standart saniyede 11MB veri iletebilir ve hızları iyileştirmek için tamamlayıcı kod anahtarlama (complementary code keying - CCK) modülasyonunu kullanır.
  • 802.11g: 802.11b gibi 2.4 GHz’de veri iletimi yapar fakat ona göre daha hızlıdır. Saniyede 54MB veri iletimi yapabilir. Bunun sebebi ise 802.11a gibi OFDM tekniğini kullanmasından kaynaklıdır.
  • 802.11n: standartların en yaygın olanıdır ve a, b ve g ile geriye uyumludur yani geçmiş versiyonlar ile uyumludur. Diğer standartlara göre hızı ve menzili önemli ölçüde geliştirilmiştir. Örneğin, 802.11g teorik olarak saniyede 54 MB veri iletmesine rağmen, ağ tıkanıklığı nedeniyle yalnızca saniyede yaklaşık 24 MB hızlara ulaşır. Ancak 802.11n'nin saniyede 140 MB kadar yüksek hızlara ulaşabildiği söyleniyor. 802.11n, her biri saniyede maksimum 150 MB olmak üzere dört veri akışına kadar iletebilir, ancak çoğu yönlendirici (router) yalnızca iki veya üç veri akışına izin verir.
  • 802.11ac: 2013'ün başlarında oluşturulan en yeni standarttır. Henüz yaygın olarak kullanılmamaktadır ve Institute of Electrical and Electonics Engineers (IEEE) organizasyonunda hala taslak halindedir, ancak bu standartı destekleyen cihazlar halihazırda piyasada bulunmaktadır. 802.11ac, 2,4 GHz bandında n ve 5 GHz bandında ac (ve dolayısıyla diğerleri de) ile geriye uyumludur. Parazitlenmeye daha az meyillidir ve öncekilere göre çok daha hızlıdır, gerçek hızları daha düşük olsa da tek bir akışta saniyede maksimum 450 MB iletme yeteneğine sahiptir. 802.11n gibi birden fazla uzamsal akışta iletime izin verir. (İsteğe bağlı olarak sekize kadar) Bazen frekans bandından dolayı 5G olarak adlandırılır bazen ise birden fazla akışta saniyede 1GB’ı aşma potansiyeli nedeniyle Gigabit WiFi olarak da adlandırılmaktadır.
        Diğer 802.11 standartları, araçların içindeki geniş alan ağları (WAN'lar) veya bir kablosuz ağdan diğerine sorunsuz bir şekilde geçmenizi sağlayan teknoloji gibi kablosuz ağların belirli uygulamalarına odaklanır. WiFi telsizleri, üç frekans bandından herhangi birinde iletim yapabilir veya farklı bantlar arasında hızla "frekans atlama" yapabilirler. Frekans atlama, paraziti azaltmaya yardımcı olur ve birden çok cihazın aynı kablosuz bağlantıyı aynı anda kullanmasına izin verir.

        Hepsinde kablosuz adaptör olduğu sürece, birkaç cihaz İnternet’e bağlanmak için tek bir yönlendirici (router) kullanabilir. Bu bağlantı yöntemi kullanışlı, neredeyse görünmez ve oldukça güvenilirdir ancak, yönlendirici hata oluşturursa veya çok sayıda kişi aynı anda yüksek bant genişliğine sahip uygulamaları kullanmaya çalışırsa, kullanıcılar parazit yaşayabilir veya bağlantılarını kaybedebilir. 802.11ac gibi daha yeni ve daha hızlı standartlar bu konuda bize büyük ölçüde yardımcı olmaktadır.

        WiFi erişim noktasından İnternet’e nasıl bağlanıldığına bakalım...
    

                WiFi BAĞLANTI NOKTALARI        

        WiFi hotspot, erişilebilir bir kablosuz ağın bulunduğu bir alandır. Bu terim çoğunlukla halka açık alanlardaki kablosuz ağları ifade etmek için kullanılır. Bazılar ücretsizken bazılarının kullanım ücreti vardır. Bir cep telefonu veya hücresel bir ağa bağlanabilen harici bir cihaz kullanarak kendi mobil erişim noktanızı oluşturabilirsiniz.

        Halka açık WiFi bağlantı noktalarından veya evinizdeki ağdan faydalanmak istiyorsanız, yapmanız gereken ilk şey cihazınızın gereken donanıma sahip olduğundan emin olmaktır. Çoğu dizüstü bilgisayar ve birçok yeni masaüstü bilgisayar, yerleşik vericilerle birlikte gelir ve hemen hemen tüm mobil cihazlar da WiFi özelliklidir. Bilgisayarınız halihazırda gereken donanıma sahip değilse, bilgisayarınızın kart yuvasına veya USB bağlantı noktasına takılan bir kablosuz adaptör satın alabilirsiniz. Masaüstü bilgisayarlar için USB adaptörler kullanabilir veya bilgisayarın kasası içindeki PCI yuvasına takılan bir adaptör satın alabilirsiniz. Bu bağdaştırıcıların çoğu birden fazla 802.11 standardı kullanabilir. Aldığınız kablosuz adaptörü USB girişine taktıktan sonra gerekli sürücüleri kurduğunuzda kullanmaya başlayabilirsiniz. Halka açık erişim noktalarında İnternet’e bağlanabilmek son derece kullanışlıdır. Bu noktalar, yanınızda bulunan cihazlar ile kolay bir şekilde, evinizde olmanıza gerek kalmadan İnternet’e ulaşım imkânı sağlamaktadır.

        Şimdi ise evinize nasıl kablosuz bir ağ kurulur bölümüne geçelim.

                KABLOSUZ AĞ KURMAK


        Evinizde zaten ağa bağlı (mobil veri veya WiFi fark etmez) birkaç cihazınız varsa, kablosuz erişim noktasıyla kablosuz bir ağ oluşturabilirsiniz. Ağa bağlı olmayan bilgisayarınız varsa veya Ethernet ağınızı yerine kablosuz ağa geçmek istiyorsanız, bir kablosuz yönlendiriciye ihtiyacınız olacaktır.

        Bir kablosuz ağ oluşturmak için gerekli donanımlar şunlardır: 

  • Kablonuza veya DSL modeminize bağlanmak için bir bağlantı noktası.
  • Bir adet yönlendirici
  • Ethernet çıkış portu
  • Bir güvenlik duvarı
  • Kablosuz erişim noktası
        Kablosuz bir yönlendirici, bilgisayarlarınızı ve mobil cihazlarınızı birbirine, bir yazıcıya ve İnternet'e bağlamak için kablosuz sinyalleri veya Ethernet kablolarını kullanmanızı mümkün kılar.

        Çoğu yönlendirici, her yönde yaklaşık 30 metre kapsama alanı sağlar, ancak duvarlar ve kapılar sinyali engelleyebilir. Eviniz çok büyükse, yönlendiricinizin menzilini artırmak için menzil genişleticiler veya WiFi güçlendiriciler satın alabilirsiniz.

        Kablosuz bağdaştırıcılarda olduğu gibi, yönlendiriciler de 802.11 standartlarını kullanabilir. Genellikle 802.11b standardını kullanan yönlendiriciler diğerlerine göre biraz daha ucuzdur, ancak 802.11b daha eski olduğu için 802.11a, 802.11g, 802.11n ve 802.11ac yönlendiricilerinden daha yavaştır. Günümüzde ise yönlendiricilerde en yaygın kullanılan standart 802.11n standardıdır. Yönlendiricinizi ilk takıldığında varsayılan ayarlarda çalışmaya başlamalıdır. Çoğu yönlendiricinin ayarları bir Web arayüzü tarafından ayarlanabilir.

        Aşağıdaki güncellemeleri yapabilirsiniz:

  • Hizmet kümesi tanımlayıcısını (SSID) yani kablosuz bağlantımızın ismini değiştirebiliriz. Varsayılan isim genellikle aygıtın modelidir.
  • Yönlendiricinin kullandığı kanalı değiştirebiliriz. Çoğu yönlendirici varsayılan olarak 6. kanalı kullanır. Bir apartman dairesinde yaşıyorsanız ve komşularınız da 6. kanalı kullanıyorsa, parazit yaşayabilirsiniz. Farklı bir kanala geçmek sorunu ortadan kaldırılabilir.
  • Yönlendiricinizin arayüzüne giriş yaparken kullandığınız giriş sistemini değiştirebilirsiniz. Çoğu yönlendirici standart kullanıcı adı ve şifre kombinasyonu kullanan genel kullanıma açık bir oturum açma sistemi – arayüzü kullanır, bu nedenle kendi kullanıcı adınızı ve parolanızı ayarlamanız sizin için daha güvenli olacaktır.
  • Güvenlik, ev kablosuz ağının ve halka açık WiFi erişim noktalarının önemli bir parçasıdır. Yönlendiricinizi açık bir erişim noktası oluşturacak şekilde ayarlarsanız, kablosuz kartı olan herkes sinyalinizi kullanabilir.
        Güvenlik, kablosuz ağ erişim noktalarının önemli bir parçasıdır. Erişim noktanızı açık hale getirdiğinizde başka aygıtların ağı kullanmasına imkân sağlamış olursunuz. İstemediğiniz aygıtların ağa bağlanmasını engellemek için çeşitli yöntemler mevcut. Güvenlik önlemlerinin güncel olduğundan emin olmak da önemlidir. WEP (Wired Equivalency Privacy) güvenlik önlemi bir zamanlar geniş alan ağlarının yani WAN (Wide Area Network) güvenliği için standarttı. WEP algoritmasının temel amacı, herhangi bir kablosuz ağı kablolu ağlar kadar güvenli hale getirecek bir kablosuz güvenlik platformu oluşturmaktır. Ancak bilgisayar korsanları (hacker) bu algoritmadaki güvenlik açıklarını buldular. Günümüzde WEP ile çalışan WAN’ların güvenliği, korsanların oluşturduğu programlardan ötürü tehlikede ve bu programlara ulaşmak çok basit. Bu önlemin yerine, Geçici Anahtar Bütünlük Protokolü (TKIP) şifrelemesini kullanan ve WEP'ten önde olan ancak artık güvenli olarak kabul edilmeyen WiFi Korumalı Erişim'in (WPA) ilk sürümü geçti.

        Ağınızı güvende tutmanız için aşağıdaki yöntemlerden birini veya her ikisini birden kullanabilirsiniz:

  • WiFi Korumalı Erişim sürüm 2 (WPA2): WEP ve WPA'nın yerine geçmiştir. Günümüzde WiFi ağları için önerilen güvenlik standardıdır. Kurulumunu nasıl yaptığınıza bağlı olarak, TKIP veya Gelişmiş Şifreleme Standardı (AES) şifrelemesini kullanır. AES en güvenli yöntem olarak kabul edilir. WEP ve ilk WPA'da olduğu gibi, WPA2 güvenlik sistemi sizden, bir parola ile oturum açmanızı ister. Halka açık erişim noktaları ya açıktır ya da WEP dahil olmak üzere mevcut güvenlik protokollerinden herhangi birini kullanır, bu nedenle evden uzaktaki bir ağa bağlanırken dikkatli olmalısınız.
  • Ortam Erişim Kontrolü (MAC): WEP, WPA veya WPA2'den biraz farklıdır. Kullanıcıların kimliğini doğrulamak için parola kullanmaz - bilgisayarın fiziksel donanımını kullanır. Her cihazın kendine özgü bir MAC adresi vardır. MAC adresi filtreleme, yalnızca belirli MAC adreslerine sahip cihazların ağa erişmesine izin verir. Eğer MAC adresi sorgulayan bir kurulum yaparsanız, yeni bir bilgisayar satın aldığınızda veya evinizde misafirler ağınızı kullanmak isterse, yeni cihazların MAC adreslerini onaylanan adresler listesine eklemeniz gerekir. Bu sistem de kusursuz çalışmaz. İşini bilen bir bilgisayar korsanı, bir MAC adresini taklit edebilir, yani kullandığı bilgisayarın ağa ait olduğunu göstererek ağı kandırmak için onaylanmış bir MAC adresini kopyalayabilir.
        Ağ güvenliği artırmak için yönlendirici ayarlarını da değiştirebilirsiniz. Örneğin, yönlendiricinin başka cihazlardan gelen IP isteklerine yanıt vermesini engellemek için WAN isteklerini engelleyebilir, yönlendiricinize bağlanabilecek cihaz sayısı için bir sınır belirleyebilir ve hatta uzaktan yönetimi devre dışı bırakacak şekilde ayarlayabilirsiniz. Ayrıca, ağ adınız olan Hizmet Kümesi Tanımlayıcısını (SSID) varsayılandan farklı bir adla değiştirebilirsiniz, böylece bilgisayar korsanları hangi yönlendiriciyi kullandığınızı hemen anlayamaz. Ve elbette çok güçlü bir şifre her zaman en iyi güvenlik önlemidir...

        WiFi ile ilgili yazım bu kadar. Çok uzun bir yazı oldu ve böyle olmasının sebebi bu yazıyı yazarken geçirdiğim süreç. Bu süreç içerisinde merak ederek çok fazla şey araştırdım ve bilgi sahibi oldum. Umarım ki aynı etkiyi sizin de üzerinizde bırakır. Çok teşekkür ederim, sağlıkla ve sağlıklı bilgiyle kalın. Hoşça kalın…




5 Eylül 2020 Cumartesi

Bir Dronun Sizi İzlediğini Düşünün. Ne Yapardınız?

 

Bir Dronun Sizi İzlediğini Düşünün. Ne Yapardınız?

Oregon eyaletinde, 2019’un mart ayında bir gece bilgisayarının başında oturan bir kadın mutfak penceresinin arkasında daha önce orada hiç görmediği bir ışığı fark etti. Evet, ne düşündüğünüzü biliyorum… Ama hayır, bu bir UFO veya şehir efsanesi uzaylılardan değildi.

Kadının CanbyNow Podcast’inde aktardığına göre penceresinden gördüğü şey insansız hava aracıydı veya başka bir deyişle İHA, daha çok bilinen adıyla ise drondu. Bir süre geçtikten sonra kadın, eşini penceredeki bu şeye bakması için çağırdı fakat dron ortalıktan kaybolmuştu. Kadın hemen karakol ile iletişime geçti fakat onu hayal kırıklığına uğratacak bir cevap aldı, ona bu konuda yapabilecekleri bir şey olmadığını söylediler…

Dron ile ev gözetleme olayı ilk defa bu ailenin başına gelmedi ve gittikçe yaygınlaşıyor çünkü her geçen gün drona ulaşmak kolaylaşıyor. Amerika Federal Havacılık İdaresi hobi amaçlı kullanılan dron sayısının 2017’de 1,1 milyondan 2022’de 2,4 milyona çıkacağını ön görmüştü. Ticari kullanımlar için kullanılan ticari filolar ise 2022’ye kadar yaklaşık 110.000 adetten 452.000 adete çıkacağı ön görüldü.

Bir e-postada, Embry-Riddle Havacılık Üniversitesi'nden Profesör Stephen Rice ve Yardımcı Doçent Scott Winter, ki bu kişiler dronlar hakkında insanların tavırlarını inceleyen kişilerdir, mahremiyet konusundaki büyük endişelerini ve insanların evlerinin etrafında dronların uçuşması, fotoğraf ve video çekilmesi konusunda endişelere sahip olduğunu aktarıyorlar. Winter, "Çoğu araştırmacı, bu endişenin korkuyu tetikleyen bir belirsizlik olduğunu gösteriyor." diyor ve devam ediyor: “İnsanlar uçağın üzerlerinde uçtuğunu görebiliyorlar fakat görüntü ve ses kaydettiklerini anlayamıyorlar. Uçağı kimin, hangi sıfatla ve nasıl bir yöntemle kullandığını da bilmiyorlar. Belki de izleniyoruz belirsizliği insanlarda korkuyu tetikleyen bir endişe ortaya çıkarıyor.”

YA BİR DRON DÜŞÜRÜRSEM?

Bazı durumlarda, insanlar mülklerinin üzerinde gezinen dronları düşürdü ve bu da potansiyel olarak ciddi yasal sıkıntılara yol açabilecek bir mesele. Security Magazine dergisinin açıkladığı gibi, Amerika’da her boyutta insansız hava aracı federal yasalarla korunmaktadır. Aynı zamanda, bir dronu düşürmekle suçlanan biri de yerel suçlamalarla karşı karşıya kalabilir. Öyleyse mahremiyet haklarınızın bir dron tarafında ihlal edildiğini düşündüğünüz bir anda neler yapabilirsiniz? Bazı durumlarda gerçekten yapabileceğiniz pek bir şey olmayabilir…

Havacılık hukukunda uzmanlaşmış, aynı zamanda özel bir avukat olarak çalışan eski FAA danışmanı ve Vaughn Koleji’nde yardımcı eğitmen olarak ders veren Loretta Alkalay, “İnsanlar mahremiyet haklarının yasal olarak ne kadar sınırlı olduğunu gerçekten anlamıyorlar. Mahremiyet haklarınız sadece geçerli bir gizlilik beklentisine sahip olduğunuz her yerde geçerlidir. Mesela evdeyken, evinizin içinde mahremiyet hakkınız bulunurken dışarısı hakkında herhangi bir hak talep edemezsiniz. Eğer çitle çevrili arka bahçenizde yüzüyor veya güneşleniyorsanız ancak uçaklar, helikopterler tarafından görünebiliyorsanız mahkemeler makul bir mahremiyet hakkı beklentiniz olmayacağına karar verecektir. Aynı mantık dronlar için de geçerli. Benzer bir şekilde açık bir pencerenin önündeyseniz makul bir mahremiyet beklentiniz de yoktur.”

Alkalay ayrıca, insanların casusluk yapmak için kullandığı dronlarla ilgili endişelerinin abartılı olduğunu da söylüyor. Öncelikle, piyasada bulabileceğiniz küçük dronlar büyük, ağır ve sofistike kameralar taşıyamıyor. Ve çok yakın olmadığınız sürece bir şeyler ayırt edemezsiniz diye de açıklıyor.

BİR DRON EVİMİN İÇİNİ GÖZETLEYEBİLİR Mİ?

Bir dronun herhangi bir evin camından içeriyi gözetlemesi teorik olarak mümkün fakat bu durum bir ağaca tırmanıp camdan içeriyi gözetlemek veya bir dürbün yardımıyla bir evin camından başka bir evin camından içeriyi gözetlemekten daha fazlası değil ve piyasada bulunan dronlar, dürbünlerdeki yakınlaştırma özelliğine sahip değil.

Ek olarak evinizin üzerinde uçan her dron mülkünüzün veya sizin fotoğrafınızı çekiyor diyemeyiz. Başka bir yere gitmeye çalışan veya mülkünüzün dışında başka bir yerin fotoğrafını çekecek olan bir dron da olabilir.

Evinize yakın bir noktaya inen veya havada süzülen bir dron, yasal olarak daha ciddi bir alanda sayılabilir. Alçak irtifada uçan dronlar hakkında hala tecrübe edilmemiş durumlar bulunmakta. Eğer Amerika’da birinin mülkünün 1,5 metre üzerinde bir dron uçurduysanız, bu muhtemelen federal kontrole tabi olan yasal bir hava sahası değildir ancak bir eyalet yönetimi bunu kontrol edebilir fakat bu da daha önce mahkemelerde görülmemiş bir durum.

EN GÜVENLİ YOL NEDİR? YEREL GÜVENLİK HİZMETİNİZİ ARAYIN!

Eğer gerçekten bir dronun hakkınıza müdahale eden bir şekilde kullanıldığını düşünüyorsanız, meselenin kontrolünü kendi elinize almak yerine polisle iletişime geçmenizi tavsiye ederiz.

“Eğer biri röntgenciyse, hangi teknolojiyi kullandığı önemli değildir!”

Amerika’da Pensilvanya gibi bazı eyaletlerde, birisini gözetlemek için dronların kullanılması yasalar tarafından yasaklanmıştır. Ancak sıradan röntgencilere karşı olan korkumuz bizi, dronlardan gelebilecek daha endişe verici gerçek gizlilik tehditlerinden uzaklaştırıyor olabilir.

            Belediyeler vergilerimizi arttırmak için mülkümüz üzerinde herhangi bir geliştirme yapıp yapmadığımızı veya bir yüzme havuzu ekleyip eklemediğimizi görmek için uçabilir.

            Aynı zamanda, dronlar için ülke çapında net gizlilik standartlarının olmaması ve genel olarak insansız hava araçlarına ilişkin halkın huzursuzluğu, bunların yararlı amaçlarla kullanılmasını engelleyebilir. Halktaki mevcut korku seviyesi insansız hava aracı ve hatta teknoloji alanında ilerlememizi engelleyen şeylerden biri.

            The Conversation yazarlarından Stephen Rice, “Ateş Etmeyin! Bu Dron Mahremiyetinizi İhlal Etmiyor” yazısında, “Dron kullanımının %95’inin aslında kamu yararına olabileceğini iddia ediyorum.” diyor.  Örneğin, bir dronun düşürüldüğü söylenen yakın tarihli bir vakada, dronun kayıp bir köpeği aramak için kullanıldığını da not düşüyor…



27 Ağustos 2020 Perşembe

GRAFEN: Çelikten 200 Kat Güçlü, Kâğıttan 1000 Kat Hafif

GRAFEN: Çelikten 200 Kat Güçlü, Kâğıttan 1000 Kat Hafif

2004 yılında Manchester Üniversitesi’ndeki iki bilim adamı son derece basit bir deneyle dünyayı değiştirecek sonuçlara ulaştı. Araştırmacı Andre Geim ve Konstantin Novoselov bir gün kurşun kalemin ucuyla yani “Grafit” ile oyalanıyorlardı. Grafit üst üste yığılmış, istiflenmiş süper ince saf karbon tabakalardan oluşmaktadır. Geim ve Novoselov tek bir karbon katmanını ayırıp ayıramayacaklarını merak ettiler ve bu katman sadece bir atom kalınlığında olacaktı. Bu iş için kolları sıvadılar ve hemen bir koli bandı buldular. Evet, koli bandı, evimizde bir çekmecede duran görev adamı… Geim, BBC’ye verdiği bir röportajda kullandıkları yöntemi şöyle anlatıyor: “Öncelikle koli bandını grafit kısmın üstüne yapıştırdık. Bu işlemden sonra grafitin koli bandının üstüne pul pul yapıştığını gördük. Ardından koli bandını birbirinin üstüne gelecek şekilde yapışkan tarafını ikiye katladık ve bu işlemi 10-20 kere tekrarladık. Pullar her tekrarımızda biraz daha inceldi. Devamında ise çok ince pulların bant üzerinde yapıştığını gördük. En sonunda bandı açtık ve çözümümüz başarıyla sonuçlandı.”

Koli bandı yöntemi başarılı! Tek katman karbon ile Geim ve Novoselov yepyeni ve büyük ses getirecek “Grafen” adı verilen dünyadaki en sağlam, en hafif ve en iletken maddeyi keşfetmiş oldular. 2010 yılında Geim ve Novoselov, grafen keşifleriyle fizik alanında nobel ödülünü paylaştılar. Dünyanın dört bir yanındaki araştırmacılar bu olağanüstü ve süper maddenin kullanım yollarını büyük bir heyecanla dünyamıza sundular. Bu yollar ile daha güçlü ve uzun ömürlü bataryalar, daha hızlı mikroçipler, esnek devre kartları ve nakledilebilir biyosensörler üretilebileceği ortaya konuldu. 2010 yılından bugüne gelen 10 sene içerisinde grafen bu abartılı vaatleri yerine getiremedi. Ancak bu madde üzerine çalışan uzmanlar birkaç sene sonra akıllı telefonlarda, elektrikli arabalarda ve sensörlerde grafen tabanlı teknolojiyi görebileceğimizi söylüyor.

PEKİ GRAFEN NEDEN BİR SÜPERMADDE?

Sadece bir atom kalınlığında tek grafen tabakası bu özellikleri barındırır:

  • Grafen ağırlık olarak çelikten 200 kat daha güçlüdür.

  • Kâğıttan 1000 kat hafiftir.
  • %98 oranında şeffaftır. 
  • Oda sıcaklığında elektriği en iyi ileten maddedir.
  • Herhangi bir dalga boyuna sahip ışığı akıma çevirebilir.
  • Sonuncu ve bir o kadar da önemli, Grafen karbondan üretilmektedir, karbon evrende en çok bulunan 4. elementtir, tükenme ihtimali yoktur.

Grafen süper güçlerini yapısından alır. Eğer mikroskopla inceleyecek olursak, atomik boyutta bir bal peteği şekli görürüz. Tek tek baktığımızda karbon atomları adeta bahçe telini andıran altıgen şeklinde dizilmiştir. Bir grafen tabakasındaki her karbon atomu diğer üç karbon atomuna kovalent bağlı olarak bağlanır ve bu da maddeye inanılmaz bir güç verir.

Peki grafen neden elektriği bu kadar iyi iletiyor? Bu sorunun cevabı da niçin güçlüdür sorusunun cevabıdır. Her karbon atomu en dıştaki katmanında 4 adet elektron bulundurur. Ancak bu dört adet elektronun üçü diğer üç karbon atomuyla bağ yapar. Kalan elektrona “Pi Elektron” adı verilir ve bu elektron uzayda üç yöne gitmekte özgürdür. Bu elektrik yüklerinin neredeyse hiç direnç olmadan grafen tabakası boyunca iletilmesine olanak sağlar. Bu yüzden grafen, oda sıcaklığında elektriği en hızlı ileten maddedir.

SİHİRLİ AÇI

            Yeni bir keşifle grafenin bu övünç listesine yeni bir süper güç eklenebilir. Massachusetts Üniversitesi’nden bir ekip çift katmanlı grafen (istiflenmiş iki adet tek atomlu grafen) ile bir deney yaparlarken grafenin yeni, neredeyse sihirli bir özelliğine rastladılar. Katmanlar birbiriyle oluşan çizginin dışına doğru hafifçe döndürüldüğünde (tam olarak 1.1 derecelik bir yer değiştirme) grafen bir süper iletken haline gelir. Süperiletkenler, kesinlikle dirençsiz ve sıfır ısı ile elektrik ileten en nadir malzeme sınıfıdır.

            Grafenin “Sihirli Açı” özelliğinin keşfi bilim camiasında şok etkisi yarattı. Deney çok düşük sıcaklıklarda (0 Kelvin, -273,15 Santigrad) gerçekleşmesine rağmen grafen diğer süperiletken elementlerle birleştirilerek oda sıcaklığında süperiletkenliğe her zamankinden yakın olması mümküm oldu. Böyle bir başarı, elektronik cihazlardan, elektrikli arabalara ve tüm elektrik şebekelerine kadar her şeyin enerji verimliliğini radikal bir şekilde arttıracaktır.

GRAFEN TEKNOLOJİYİ NASIL DEĞİŞTİREBİLİR?

            Süperiletkenlik hala onlarca yıl uzakta fakat Cambridge Üniversitesi Nanoteknoloji Profesörü ve Grafen Merkezi Direktörü Andrea Ferrari, devrim niteliğindeki grafen temelli ürünlerin piyasaya çok daha erken çıktığını söylüyor. “2024 yılı itibarıyla çeşitli grafen temelli ürünler piyasada olacak, buna bataryalar, fotonikler, gece görüş kameraları ve daha fazlası da dahil” dedi.

            Yıllardır kullanıcılar büyük bir hevesle grafen temelli bataryaların çıkmasını bekliyor. Şu an cihazlarımızda bulunan Li-Ion piller nispeten yavaştır, elektrolitlerini çabuk kaybeder ve belli bir tam dolum-bitim döngüsünden sonra yanar. Bu yanmanın nedeni ise lityum iyon pillere güç veren elektrokimyasal sürecin fazla ısı üretmesidir.

Ancak grafen dünyanın en verimli elektrik iletkeni olduğu için, elektriği şarj ederken veya boşaltırken çok daha az ısı üretir. Grafen bazlı piller, lityum iyon pillerden beş kat daha hızlı şarj, üç kat daha uzun pil ömrü ve değiştirilmeye gerek kalmadan beş kat daha fazla döngü vaat ediyor.

Samsung ve Huawei gibi elektronik şirketleri grafen temelli bataryaya sahip akıllı telefon ve diğer ürünleri en erken 2021’de piyasaya sürmeyi planlıyor. Elektrikli araçlar için grafen kullanımında ise durum biraz farklı. Grafen bataryaların üretilmesi biraz zaman alacaktır çünkü bütün elektrikli araba endüstrisi lityum iyon pil teknolojisi üzerine kuruldu ve değişmesi kolay olmayacak, zaman alacak…

Saf grafen ve grafen bazlı çipler üreten, bunları akademik araştırmacılara ve AR-GE departmanlarına satan bir şirket olan Graphanea CEO’su Jesus de la Fuente “Pil endüstrisi son derece muhafazakar. Her beş ila on yılda bir pillerin bileşimini birkaç kez değiştirebilir ve bu da bu sektöre yeni ürünler sunmayı çok zorlaştırır." diyor.

Piyasada, Real Graphene adlı bir şirketin kablolu ve kablosuz şarj cihazları da dahil olmak üzere birkaç grafen bazlı pilleri vardır. Ancak bunlar buzdağının görünen kısmı diyor Andrea Ferrari, ki Ferrari yukarda belirttiğimiz rollerinin dışında, Avrupa Birliği tarafından grafen teknolojisinin gelişimini hızlandırmak için 1 milyar euroluk yatırımla oluşturulan. Grafen Amiral Gemisi (Graphene Flagship) projesinin bilim ve teknoloji sorumlusudur. Flagship ile araştırma ortakları, %20 kapasite ve %15 enerji ile günümüzün en iyi yüksek enerjili hücrelerini geride bırakan grafen piller üretiyorlar.

GRAFENİN BAŞKA ALANLARDA KULLANIMI

            Grafen pazara piller vasıtasıyla girse de araştırmacılar bununla yetinmiyor, bu mucizevi malzeme için başka kullanım alanları da keşfetmeye devam ediyor. Biyosensörler bu alanların şu anda en önemlisi dersek yanılmış veya abartmış olmayız. İnsülin seviyesi veya kan basıncı gibi gerçek zamanlı sağlık verilerini izlemek için kan dolaşımına enjekte edilebilecek inanılmaz derecede ince ve esnek bir çip hayal edin ya da yaklaşan bir epilepsi nöbetini tespit etmek ve hatta önlemek için beyne sinyal gönderen bir grafen arayüz.

Fotonikler de aynı zamanda grafen içeren başka bir alan. Grafeni ışığa duyarlı çiplere, kameralara ve diğer sensörlere entegre etmek, görünür ve görünmez spektrumdaki en zayıf ışık dalgalarına bile hassasiyeti büyük ölçüde artırabilir.

Filtrasyon da grafenin bir başka umut vadeden uygulamasıdır. Grafen polimerlerle yapılan basit su arıtma filtreleri, içme suyundaki organik ve inorganik kirletici maddelere bağlanabilir ve arındırılabilir, kirlilik oranı ölçülebilir. Graphene Flagship'teki araştırmacılar ayrıca, tarımsal ve diğer kullanımlar için tuzun %60'ından fazlasını deniz suyundan çıkarabilen grafen diyotlara dayalı tuzdan arındırma teknolojileri üretti.

            Elbette, tüm bu gelişmeler çok uzun zaman alacak, malzeme hakkında yeni keşifler ortaya çıkacak. Fakat Graphene Flagship’teki Ferrari’nin de dediği gibi: “"Grafen derken gerçekten keşfedilen çok sayıda seçenekten bahsediyoruz. İşler doğru yönde ilerliyor..."





30 Temmuz 2020 Perşembe

Robotlar Manifaktürü (Üretim) Nasıl Değiştirdi?

Robotlar Manifaktürü (Üretim) Nasıl Değiştirdi?

            Eğer manifaktür kelimesinin kökenine inecek olursak Latince’de manu (elini kullanmak) ve factura (yapmak) kelimelerinin birleşmesiyle oluştuğunu görürüz. Fakat robotlarda olay biraz daha farklı. Robot kelimesi Lehçe’de kullanılan “robotnik” yani çalışan kelimesinden geliyor. (Ki bu kelime köle yerine de kullanılır.) Bilim kurgular ve Uzak Doğu tekniklerinin aklınızı karıştırmasına izin vermeyin… İnsanlar robotları ağır işlerde çalıştırmak için üretti!

            Fabrikalar, endüstriyel robotlara kapılarını ilk olarak 1961 yılında açtı. Bu tarih Detroit’de bulunan General Motors firmasının ilk endüstriyel robot olan Unimate’i üretime sokma tarihidir. Unimate aslında 1814 kilogram ağırlığında, bir kol bağlı ve büyük bir çelik gövdeden ibaretti. Unimate zamanla ilgi çekici çok yönlülük sergiledi. Sıvı metalleri kalıplara kolayca dökebilir, gövdeleri birbirine kaynaklayabilir, 227 kilograma kadar olan yükleri hareket ettirebilir hale geldi.

            Başka bir deyişle Unimate, insanların yaptığı tehlikeli ve sıkıcı işleri, görevleri yapabiliyordu. İnsanlardan daha tutarlı bir hızda ve daha hassas yapıyor, asla greve gitmiyor, iş kurallarını ihlal etmiyor ve hastalığı bahane edemiyordu. 24 saatlik sürede 3 vardiyaya da katılabiliyor ve vardiyası 1 dakika geçtiği için bile kendini kapatmıyordu… Söylemeye gerek bile yok lakin fabrika sahipleri bu fantastik yeni eklentiyi sevmeye başlamışlardı bile.

            Fabrika işçisi bu robotların herhangi bir kısıtlaması yoktu. En basit şekliyle aslında hepsi birer otomattı. İnsanlar robotlara basit görevleri programlıyor ve robotlar da tekrar tekrar bu görevleri yerine getiriyorlardı. Karar vermenin, üretkenliğin, uyumun gerektiği ve iş başında geliştiren görevler yine insanlara kalıyordu.

            Bir iş eğer robotun yapabildiği bir iş ise verimlilik önemli ölçüde artıyor. Örneğin, Avustralya merkezli Drake Trailers şirketi üretim bandına bir adet kaynak robotu ekledi, raporlara göre bu tek robot fabrikada verimliliği %60 oranında arttırdı.

            Endüstriyel makineleşmenin en belirgin etkisi ise yetenek gerektirmeyen işlerin sonunu getirmesidir. Bu etki ABD ve Japonya gibi fabrikalarda robot kullanım oranının yüksek olduğu ülkelerde daha çok görülüyor.

            Japonya olumsuz nüfus artışından ötürü sıkıntı çekiyor. İstihdamın genç üyeleri bu sıkıcı gördükleri imalat işlerini yapmaktan kaçınıyorlar. Endüstriyel robotlar bu nedenlerden ötürü rehavet görmeyen işler için aranan eleman oluyor ve bakımları için gerekli olan daha fazla teknik pozisyon oluşturuyorlar.

            ABD fabrika işlerinin çoğunu Çin’e ve Çin gibi iş gücünün ucuz olduğu başka ülkelere yaptırmaya başladı. Fabrika otomasyonları bile artan üretkenlik ve verimlilik cazibesi ile bu görüşü devirmeyi başaramadı.


GELECEK NELER GETİRECEK?

            2009’daki ekonomik gerilemeye rağmen, IFR (International Federation of Robotics–Uluslararası Robotik Federasyonu) endüstriyel robot talebinde küresel bir artış gözlemlediğini açıkladı. IFR tahminlerine göre 2013 yılında endüstriyel robot nüfusunun 1,1 milyonu bulacağı öngörüldü. Günümüzde ise bu sayının 3 milyona yaklaştığı IFR tarafından yapılan çalışmalarca kanıtlandı.

            Bütün bunlar yaşanırken robotik alanında çalışmalar yapan insanlar; makine öğrenmesi, dokunma sensörleri ve sosyal akıllı robotlar gibi teknolojilerle endüstriyel robotların yapabileceklerinin sınırlarını genişletmeye çalışıyorlar. Gelecek, insanlarla birlikte çalışan ve hatta üretim görevini yerine getirmeyi öğrenen makineleri görecek…

 

Kaynaklar

·         ABB Australia. "ABB Robot Keeps Trailer Maker Competitive with 60 Percent Productivity Increase." Sept. 20, 2010. (Nov. 12, 2010)http://www.ferret.com.au/c/ABB-Australia/ABB-Robot-Keeps-Trailer-Maker-Competitive-with-60-Percent-Productivity-Increase-n896843

·         "The 2003 Inductees: Unimate." The Robot Hall of Fame. 2003. (Oct. 7, 2010)http://www.robothalloffame.org/unimate.html

·         "Charts for press." IFR World Robotics. Sept. 30, 2010. (Oct. 8, 2010)http://www.worldrobotics.org/downloads/Charts%20for%20press%2014_09_2010(1).pdf, http://www.ifr.org/industrial-robots/statistics

·         Williams, Mike. "History of Robotics." Nov. 8, 2002. (Oct. 8, 2010)

·         https://en.wikipedia.org/wiki/Industrial_robot

 




7 Haziran 2020 Pazar

Askeri Hava Teknolojisinde Yeni Dönem Hipersonik Füzeler

Askeri Hava Teknolojisinde Yeni Dönem Hipersonik Füzeler

    Amerika Hava Kuvvetleri tarafından yapılan araştırmalar sonucunda askeri teknolojiler konusunda büyük bir gelişmeye daha imza atıldı. X-60A adı verilen bir sıvı yakıtlı roketin kritik tasarım incelemesi tamamlandı ve 2020 yılı içerisinde ilk testleri gerçekleştirilecek

    Pentagon yöneticileri geçtiğimiz yıllarda askeri hava teknolojileri alanında devrim yaratacak bir üründen bahsederek Çin ve Rusya ile bu alanda büyük bir yarışa girdiğini açıklamıştı. Hatta uzun zaman sonra savaşların kaderini değiştirebilecek nitelikte bir askeri hava teknolojisi olduğunu belirtmişti. Bu ürün hipersonik füze yani ses hızından birkaç kat hızlı ve düşmana atılan büyük, yıkıcı bir hava saldırı bombası.


SAVUNULAMAYACAK KADAR HIZLI!

    Uzmanlara göre 2020’li yılların füze teknolojisi bu olacak ve ülkeler bu alanda çalışmalara ağırlık verecek. Bilim kurgu filmlerinde olur diyebileceğiniz tarzda olan bu roketlerin matematiksel olarak özelliklerine biraz yer verecek olursak saatte 5.000-25.000 kilometre hızına sahip olacak bu HİPERSONİK füzeler Dünya yüzeyinin 100 kilometre ötesinde uçabiliyor… (Çok yüksek irtifada uçabiliyor dediğimiz savaş uçaklarının 20-25 kilometre olduğunu bilirsek bu yeteneği daha dikkat çekici olacaktır.) Bu yetenekleri ile savunulması çok zor hatta imkânsız bir canavara dönüşüyor. Günümüzdeki hava savunma sistemleri düşeceği yeri tespit etmeye çalışırken bu canavar yere düşerek infilak edecektir… Ve işin daha da korkutucu yönü olarak belirtmek isterim ki. Bu kadar yüksek miktarda kinetik enerjisi olan ve irtifasıyla potansiyel enerjiyi de birleştiren bu füze yere düştüğünde herhangi bir nükleer veya patlayıcı başlığı olmasa bile enerjisiyle büyük yıkımlara sebep olacaktır.

    Aslında bu teknoloji uzun yıllardır teoride gerçekleştirilen ve pratiğe dökülmeyi bekleyen bir projeydi. Duymuş olmanız normal fakat artık durum duymanın da ötesi, eğer 2020’li yıllarla beraber Dünya’mız bir büyük savaş daha geçirirse maalesef tanışmış olacağız…


ÇİN VE RUSYA İLE SAVAŞA GİRMEK

    Bu süre içerisinde ABD tabiki yalnız değildi. Bir taraftan dünyanın süper gücü olmaya bu kadar yakın olan Çin de fırsatları değerlendirerek araştırmalarını ve yatırımlarını yapıyor, teknolojiyi izliyor ve öğreniyordu. 2015’ten bu yana yapılan testlerde Çin, ABD’den daha fazla test yapmış ve entegre etmeye en hazır devlet olarak görüldü. Bir diğer süper güç Rusya ise son zamanlarda yaptığı hipersonik füze testlerinde başarı göstermeye başladı. Somut örnek verirsek Rusya’ya ait “RS-28 Sarmat” (Satan-2, Türkçe ismiyle Şeytan-2) füzesi 2021’de kullanılmaya başlanacak.

    Trump yönetiminin bu konuda geri kalınmasına tahammülü yok, en kısa sürede bu füzelerin envantere eklenmesi için Hava-Deniz-Kara Kuvvetlerine ve DARPA’ya (The Defense Advanced Research Projects Agency) hipersonik araştırmalar ve çalışmalar için 2,6 milyar dolarlık fon ayırdı ve bu fonun ilerleyen yıllarda yılda 5 milyar dolara ulaşabileceği söyleniyor… Bu konuda Türkiye’nin adım atması için sadece savunma sanayi alanında değil diğer tüm alanlarda büyük bir gayretle çalışması gerekiyor…


TEKNOLOJİ HARİKASI FÜZENİN ETKİSİ

    Hipersonik füzeler nükleer savaş başlıkları taşıyabilse de ABD tarafından geliştirilen füzeler sadece geleneksel patlayıcılarla donatılacak. Fakat yine de korkutucu olacaklar, tasvir etmek gerekirse düştüğü yeri parçalayan ve felakete yol açan görünmez bir matkap diyebiliriz. Söylenene göre hedefe düşüp patladığında ortaya çıkardığı enerji 3-4 ton TNT patlayıcısının patlamasıyla eş değer…

    Bazı görüşlere göre hipersonik füzeler barışı tetikleyici bir unsur olarak tanımlanıyor bazı görüşlere göreyse tehlikeli ve korkutucu bir savaş başlatıcı tehdit oluşturuyor, çünkü bir devlet sürpriz bir saldırı başlatabilir ve düşmanın nükleer saldırıya karşı çaresiz kalmasını sağlayabilir. İkinci Dünya Savaşı’nda atom bombası faciası yaşandıktan sonra ülkeler kendi aralarında silahların kullanımıyla ilgili anlaşmalar imzaladı fakat bu yeni teknoloji herhangi bir anlaşma dahilinde değil, ülkeleri tehdit eden en önemli nokta da burası…

    Yakın gelecekte bu tür problemler daha fazla görülmeye devam edecek. Eski tarz askeri savaşların olmayacağı dönemlere çoktan girmiştik fakat somut örnekler gelmeye devam ettikçe etkisini daha fazla hissediyoruz. Artık halkın kendini silahlandırıp korumasından çok, kalemini geliştirmesi, öğrenmesi ve her alanda büyük gelişmeler gerçekleştirecek donanıma sahip olması gerekmektedir. Her alanda belli bir saygınlığa ve olgunluğa gelemediğimiz takdirde bu tür tehditlere karşı bir savunmamız maalesef olamayacak. Eğer kendimizi savunma yetkinliğine erişmek istiyorsak bu görev ve sorumluluk Türk halkının üzerindedir...





Sorulanız için gokalpfat38@hotmail.com
Gökalp Fatih Tanyeri

DeepFake - Gördüğüne İnanma!

DeepFake nedir? Artık gördüğüne de inanma!

    Yapay zekâ ve makine öğrenmesi tüm dünyada büyük bir hızla ilerlerken beraberinde getirdikleri teknolojiler hayatımıza entegre olmaya başladı. Ve büyük ihtimalle DeepFake bu teknolojilerden şu anda en korkunç olanı. Eskiden duyduğuna değil gördüğüne inan lafını duyar ve kabul ederdik. Gözün gördüğünü “An ve Rüyalar” dışında asla yanılmaz sanıyorduk, ta ki bu teknoloji ile yüzleşene kadar. Peki bu kadar korkunç olan şey ne, nasıl yapılıyor, nelere yol açıyor?

    DeepFake’i açıklamak gerekirse, videoda yer alan bir kişinin bilgisayar yazılımları tarafından kişinin mimiklerini oluşturan sinirlerin yakalanması ve oluşturulan yapay sinir ağları ile kendi isteğimizle bu sinirleri harekete geçirebileceğimiz bir yazılım diyebiliriz. Bu yazılım ilk başta size masumane, arkadaşlarınıza şaka yapabileceğiniz bir eğlence aracı gibi gelse de durum aslında bundan çok daha kötü. Etik olarak yanlış olmasından ziyade, ünlülerin veya bizlerin videolarda söylemediğimiz şeyleri, bulunmadığımız ortamları manipüle ederek türlü sorunlara yol açabilir. Bugüne kadar bu yazılımı kullanan kişiler ünlülerin söylemediği kelimeleri söyletti ve hatta pornografik içeriklere alet etti..


DEEPFAKE ve BİLGİSAYAR BİLİMİ

    2017 yılında Deepfakes olarak bilinen bir Reddit kullanıcısı DeepFake teknolojisini kullanarak ünlü kişilerin yüzlerini pornografik videolara entegre etti ve bunu İnternet’in arka yüzü olarak tanımlayabileceğimiz Reddit platformunda yayınladı. Kimi insanların hoşuna giden bir eğlence malzemesi olsa da kimi insanlar o an tehlikenin farkına vardı.

    Kısa süre sonra Deepfakes FakeApp adında bir uygulama yayınladı ve insanlar kullanmaya başladı. Türlü türlü şaka amaçlı video ve fotoğraflar kullanıcılar tarafından servis edildi. Nicolas Cage’in yüzü Amy Adams’ın vücuduna yerleştirildi, eski ABD Başkanı Barack Obama sahte videosunda DeepFake’i anlattı ve şu anki Başkan Donald Trump’a hakaret etti, sahte olduğu da Jordan Peele ile aynı anda aynı metni konuşturularak açıklandı. Videoyu izleyebilirsiniz.


    Bu derecede videoların oluşturulması bizim gibi alt düzeyde bulunan kullanıcılar için imkânsız. Bu tür sahte videolar daha karmaşık yazılımlarla oluşturuluyor. Karmaşık algoritmalar, generative adversarial networks (GAN) ve derin yapay sinir ağları gibi terimler bu videoların nasıl düzenlendiği hakkında daha fazla bilgi sahibi olmanızı sağlayabilir. Lakin bunlar birer cümle ile geçiştirilebilecek şeyler değil, bunlar hakkında hali hazırda yazılmış ve hala yazılan yüzlerce akademik makale bulabilirsiniz.
Genel olarak bu programların yaptığı şey bir videoyu kare kare incelemek ve kişinin boyutunu, mimiklerini ve hareketlerini başka bir kişiye aktarabilmek için öğrenmesidir. Esas olarak çoğunlukla yapılan kişilerin yüzlerini değiştirmek olsa da daha gelişmiş yazılımlar ile 3 boyutlu olarak da aktarılabiliyor. Hatta tüm vücut hareketleri üzerinde çalışmalar ve araştırmalar yapıldı ve yapılmaya devam ediyor.


DEEPFAKE NELERE YOL AÇABİLİR?

    Nelere yol açabilir değil açıyor diye sorsak daha doğru olabilir. Çünkü Amerika’da milletvekilleri seçim döneminde bu tarz videoların kullanılabileceği endişesinden dolayı ABD’nin resmi teknoloji ve istihbarat organlarından çeşitli raporlar istedi. İnsanların itibarları zedeleniyor, şantaj malzemesi üretiliyor ve bazıları bu olumsuzluklara dayanamayıp intihar edebiliyor…


DEEPFAKE OLUMLU YÖNDE NERELERDE KULLANILIYOR?

    DeepFake filmlerde kullanılmaya çoktan başlandı. Biliyorsunuz ki film yapımcıları bilgisayar tarafından üretilen animasyonlar ve efektlerden (computer-generated imagery) yararlanıyor. DeepFake teknolojisi CGI ile kullanıldığında gerçeğe yakın derecede efektler ve animasyonlar ortaya çıkıyor hem de daha az maliyetle ve daha kolay. Son yıllarda yapılan filmleri izlerken “Ya teknoloji çok ilerledi!” diye içinizden geçmiştir. Evet teknoloji gerçekten çok ilerledi…

    Gördüğümüze dahi inanmayacağımız, teyit ihtiyacı hissedeceğimiz günler geldi ve daha yoğun bir şekilde gelmeye devam ediyor. Ülkeler bu konuda kanunlarını yazmaya başladılar bile. Bilişim etiğine göre kesinlikle savunulamaz bir yöntem, şakası bile ciddi problemlere yol açabilir. Ümit edelim ki bu teknoloji bizim gibi kullanıcıların kolayca ulaşabileceği bir noktaya gelmesin...


Sorulanız için gokalpfat38@hotmail.com
Gökalp Fatih Tanyeri

Şahsi ve Ticari Drone

ŞAHSİ VE TİCARİ YARDIMCI DRONE

    Gelişmiş ülkelerin çoğunda şahsi ve ticari drone kullanımı artmaya başladı. Bununla birlikte havacılık yönetim organları da harekete geçti ve yasaklamalar da beraberinde geldi. Ancak tarımda, fotoğrafçılıkta, ürün tesliminde, depolamada ve ürün testlerinde yer alan dronların kullanılmasını engellenmenin zor olduğunu söyleyebiliriz.

    Günümüzde E-ticaret siteleri aracılığıyla drone almak istediğinizde önünüze yüzlerce farklı modelde drone çıkacaktır. Bazıları 100 lira civarında iken bazıları 10,000 lira gibi büyük değere sahiptir. Genel kapsamda 2 adet drone türü vardır: sabit kanatlı ve pervaneli. Bu iki türün de birbirine göre avantajları ve dezavantajları bulunmakta.

    Sabit kanatlı dronlar elle fırlatılabilir, uçurmak için bir pist hatta bazen ufak bir mancınık gerekebilir. Bu tip dronlar pervaneli dronlara göre hızlıdır ve uzun süre havada kalabilirler.
Örnek olarak haritalamada kullanılan SenseFly firmasının eBee adını verdiği drone verebiliriz. Bu drone havaya atılır ve önceden programlanmış rotayı takip ederek yüksek çözünürlüklü haritalar ve üç boyutlu modellemeler çıkarabilir, tek bir uçuşta 4 kilometreden fazla yol kat edebilir. Gelişmiş ülkelerdeki çiftçiler bu yardımcıyı ürünlerinin verimini kontrol etmek, bu verilere göre optimize etmek ve verimi arttırmak için kullanıyor.


SABİT KANATLI DRON

    Agribotix adlı teknolojiyi tarıma katmak isteyen bir firmanın Hornet adı verilen sabit kanatlı dronu ise 2 metrelik bir kanata sahip, 48 km/s üzeri hızlara ulaşabiliyor ve tam şarj ile bir buçuk saat boyunca uçabiliyor. Yüksek maliyeti nedeniyle satın alma seçeneği bulunmuyor. Bunun yerine çiftçiler 2000 dolar karşılığında bu aracı kiralayabiliyor.

    Bu tür sabit kanatlı drone hızlı ve çok uzun süreler uçabilir lakin döner pervaneli dronlar daha yaygındır. Çünkü uçurması daha kolay ve genellikle hobi amaçlı üretilmektedir. Yaklaşık son 10 yıldır kuş bakışı şehir fotoğrafçılığı, kuşların göçünü anlatan belgeseller, yangınlar ve volkanik patlamalar, çoğu aksiyon filmi bu tip dronlar ile çekiliyor.

    Eskiden uzaktan kumandalı arabalar çoğu çocuğun hayaliydi. Artık günümüzde o çocuklar birer genç ve onların istekleri uzaktan kumandalı helikopterlere dönüştü. Kim bilir belki de ilerleyen yıllarda uzaktan kumandalı şahsi uçaklar ortaya çıkacak ve bunları kullanmak için sürücü kursları gibi kurslar olacak ve alacağımız belge ile birlikte birkaç bin dolara sahip olacağımız uzaktan kumanda edebileceğimiz mini uçaklarımız olacak...

    Eskiden kullanılan uzaktan kumandalı arabalar sadece bizim kontrolümüzdeydi ve hata yaparsak geri dönüşü olmayan sonuçlarına katlanabiliyorduk. Fakat günümüzdeki drone yapay zeka, makine öğrenmesi, bilgisayar görüşü sayesinde kendi kararlarını kendi alabiliyorlar. Yani bu tarz bir uçak sizin kontrolünüz altında uçabildiği gibi zor durumlarda oto pilotu açarak güvenliği sağlayabilir...

FİLMLERDE DRONLAR

    Günümüzde aksiyon filmlerinde kullanılan dronlara "hareket halindeki x aracını kontrol et" gibi bir komut verildiğinde hayatını bu işe adamış bir yönetmenden çok daha başarılı, seyir zevki yüksek görüntüler çıkarabiliyor. Video paylaşım sitelerinde bu tarz videolar görebilirsiniz.
Çoğu insan Amerika'da herhangi bir araba soygununda veya bir zanlı arabayla kaçarken helikopterle takip görüntülerini görmüştür. Bu helikopterlerin pilotlarının yetişmesinin yanı sıra hantallıklarıyla arabaların izini kaybedebilir. Fakat daha çevik ve küçük dronlar tünellere girebilir, arabayı çok yakın bir yerden takip ederek arabanın anlık konumunu merkezle paylaşabilir aynı zamanda video kaydederek, canlı görüntüyü anlık olarak merkeze aktarabilir.

    Bu tarz dronlar etik ve mahremiyet ile ilgili sorunları ortaya çıkardı fakat ilerleyen yıllarda drone kuralları adı altında havacılık kuralları eklenebilir. Dronlar kimine göre birer ütopya kimine göre ise distopya. Bunun kararını gelecek yıllar verecek, o yıllar gelmeden önce düşünün sizce dronlar gelecek dünyanın araçları, hizmetçileri olarak bir ütopya parçası mı olacak yoksa zararlı ellerin kullandığı mahremiyete, mala ve mülke saldıran birer hırsız aracı mı olacak?

    Bu yazımda günlük yaşantımızdaki dronlardan bahsettim. Dronlar hakkında genel bilgiler bu şekilde teknik bilgilerle ilgilenenler benimle iletişime geçebilir, gerçek rakamlar içeren, nasıl çalıştığı ilgili bilgiler veren kaynak tavsiyeleri alabilirler.. Sağlıcakla ve bilgiyle kalın başka yazılarda görüşmek üzere..




Sorulanız için gokalpfat38@hotmail.com
Gökalp Fatih Tanyeri